Deneme

OYUN VE İNSAN

Tarih boyunca farklı, insan adlandırmaları yapıldı: homo sapiens(akıllı insan), homo faber(imalat yapan insan), animal rationale(rasyonel hayvan), animal ridens(gülen hayvan) gibi. Johan Huizinga’nın üzerine itina ile eğildiği, “Homo Ludens”(oyun oynayan insan) de bu insan adlandırmalarından yalnızca biridir.

Oyun, genel algıya göre çocukların kendine has kurmaca bir evren yaratarak, o evrenin kurallarına uygun eylemler gerçekleştirmesi olarak tanımlanabilir. Oyun hakkındaki bu tanım yanlış olmasa da çok sınırlı bir tanım olur. Böyle bir tanım yaparsak diğer kurmaca evren yaratıcılarını(her yaş grubundan insanı) ve içgüdülerine bağlı olarak, kelimenin tam anlamıyla oynayarak öğrenen, hayvan yavrularını dışlamış oluruz.(vb) Huizinga’nın oyun tanımına gelecek olursak: Oyun, özgürce razı olunan ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekân sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile “alışılmış hayat”tan “başka türlü olmak” bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir. (Şunu da belirtelim, Huizinga, yukarıdaki kendi tanımını da oyun için sınırlı bulmuştur. Ancak daha kapsayıcı olduğunu da kabul etmek gerekir.) Bunlardan da yola çıkarak oyunun niteliklerini şöyle sıralayabiliriz: amaçcı, yaratıcı, kurallar konusunda katı, zaman ve mekân açısından sınırlandırılmış vb.

Konumuzda biraz geriye dönersek, hayvan yavrularının oyun oynamalarının en büyük sebeplerinden biri kendi eğitimleri. Peki insan çocuğu içinde bunu böyle düşünemez miyiz? Hayvan yavrusu hayatta kalabilmek ve kendi başına yetebilmek için oyun ile çevik olmayı, avlanmayı, temizlenmeyi ve buna benzer şeyleri öğrenir. Çocuk için de bu durum benzerdir ancak oyunları daha komplekstir. Çocuk, oyunlarında gelecekte karşılaşacağı birçok olayı kendi bilinç düzeyine indirgeyerek dramatize eder.(ör. evcilik) Çocuk, oyunlarında karşılaştığı birçok sorunu yaratıcı fikirlerle kendi başına çözmek zorundadır ve böylece problem çözme becerisine hizmet eder ki insanın hayatı boyunca sürekli problemlerle karşılaşacağı göz önünde bulundurulursa aslında bu duruma bir nevi hayata hazırlık olarak bakabiliriz. Çocuk, ince motor ve kaba motor kas gruplarını çalıştıracak oyunlar oynayarak fiziksel gelişimine büyük katkıda bulunur.

Çocuk yaşamındaki oyunun rolünü kısaca özetlediğimize göre oyunun, biraz daha farklı boyutlarına bakalım…

Öncelikle şuna değinelim, Huizinga’ya göre oyun ve ciddiyetin illa zıt şeyler olmasına gerek yoktur çünkü oyun da ciddi olabilir. Yukarıda belirtiklerimiz ne kadar bunun kanıtı olsa da birazdan belirteceklerimiz durumu daha da iyi açıklayacaktır.

Huizinga; oyun düzen yaratır, oyun düzenin ta kendisidir, demektedir. Buna örnek dili verebiliriz. Dil, bir düzendir ve dilin kendince kuralları vardır. Dilin bu kurallarını kullanarak, düşüncelerimizi oluşturur, kavramları işaretler, bildirişim oluştururuz kısacası bir evren kurarız.(“Evren kurmak” tanıdık geldi mi?) Dil, tıpkı bir yapboza benzer. Görüntüyü doğru şekilde ortaya çıkarabilmek için parçaların doğru yerlerde olması gerekir. Dille biz oyun oynarız.

Kültür, oynanan bir düzendir. Evlilik örneğinden açıklayacak olursak, evliliğin kaç kişiyle oynanacağı, kimlerle oynanacağı, nasıl oynanacağı kültürde belli başlı kurallara bağlanmıştır. -Bizim kültürümüzden devam edelim.- Evlilik bir kadın ve bir erkekten oluşmak üzere iki kişiyle oynanır. Evliliğin kuralları, atıyorum; taraflar birbirlerine güvenecek, birbirlerine dürüst olacak, taraflar eşlerini aldatmayacak vs. Teknik olarak iki birey evlendikten önce de evlendikten sonra da iki bireydir. Teknik olarak iki birey evlendikten önce ne yapıyorsa evlendikten sonra da aynısını yapabilir. Ancak bireyler evlilik oyunundaysalar, bu oyunu sürdürebilmek için kurallarına uymak zorundadır. Oyunun kurallarını ihlal eden “oyunbozan”dır yani haindir oyundan atılması gerekir çünkü bir oyunun kuralları değişemez, değişirse farklı bir oyun olur. Örneğin taraflardan biri kültürün belirlemiş olduğu evlilik kurallarındaki “aldatmamak” ilkesini hiçe sayar ve aldatırsa, yine de beraberlik devam ederse artık bu farklı bir oyun olur veya farklı bir evlilik oyunu olur. Oyunda ahlak(etik) yoktur yani oyunda doğru veya yanlış yoktur. Oyunun sadece kuralları vardır. Oyun sadece kurallarına uyulmasını ister.

Kültürlerdeki dikkat çeken bir diğer oyunsal unsur ise Antik Yunanda “Agôn” denilen müsabaka ve yarış oyunlarıdır. Müsabaka ve yarış insanlık tarihinin en eski oyun tarzlarından biridir. Türklerin, Dede Korkut Hikayelerinde ve Yunanların, İlyada ve Odysseia destanlarında agônsal unsura çokça rastlanmaktadır. Hikayeler, destanlar, efsaneler ve bu gibi anlatılar her ne kadar tam bir tarihsel metin olmasa da dönemin zihniyetinden, yaşayış tarzından ve kültüründen birçok izler barındırır. Dede Korkut Hikayelerinde yiğit, yiğitliğini göstermek için çeşitli sınamalara tabii tutulur bazen ok atar, bazen av avlar, bazen boğayla güreşir, bazen de Kam Büre’nin Oğlu Bamsı Beyrek hikayesinde olduğu gibi evleneceği kadını güreşte yenmesi gerekir. Yine birçok Türk halk hikayesinde agonal unsuru görmek mümkündür.(bknz. Âşık Şeref Taşlıova; Halk Hikayeleri) İlyada’da, Akhilleus’un, can yoldaşı Patroklos’un ölümü üzerine şerefine düzenlediği müsabakalar, agônal unsura çok güzel örneklerdir. Odysseia’deki taliplilerin, 20 yıldır kocasını bekleyen Penelopeia ile evlenmek için Odysseus’un eski yayını kurup, oku, peş peşe dizilmiş, delikli, 12 baltadan geçirme şartı da yine agonal unsura güzel bir örnektir.

Hukuk, geçmişinde birçok oyunsal unsur barındır. Eski Atina hukukunda inandırıcılık esastır, tarafların haklı olup olmaları önemli değildir, inandırıcı olmaları önemlidir yani söz yarıştırılır. Hatta sofistler para karşılığında haksız bir davayı, mahkeme makamında haklı göstermenin yollarını öğretirlerdi. Roma hukukunda haklılığı göstermek için mahkemede ağlamalar sızlanmalar sergilenir, taraflar toplanarak mahkemeye gelinirdi ve bu meşru sayılırdı. Düello tarih boyunca yaygın bir adalet unsuruydu.(Tanrının iradesi kazananı belirler.) Kimi zaman düellolar kılıçla okla gerçekleştirilir kimi zaman ise bilgi yarıştırma, söz söyleme gibi farklı hünerlere dayanarak gerçekleştirilirdi.

Roma İmparatorluğunda “Ludi” şeklinde adlandırılan kamusal oyunlar siyasal, toplumsal ve kültürel açıdan çok kıymetliydi. İşsiz güçsüz halk kitlelerinin anarşiye kalkışmaması için devlet tarafından ücretsiz olarak karınlarının doyurulmasını, barınmalarını ve eğlendirilmelerini ifade eden Panem et circenses(ekmek ve sirk) terimi Roma İmparatorluğu için çokça kıymetliydi. Kitlelerin karınlarını doyurarak, eğlenceyle meşgul ediyorlardı ve böylece insanların düşünmek ve ayaklanmak için vakitleri kalmıyordu. Oyunlar Roma İmparatorluğunun mihenk taşlarından biridir, demek, herhalde yanlış olmayacaktır.

Kısaca, oyununun bir düzen kurucu ve kabul edenlerle var olduğunu düşünürsek, oyun insanlık tarihi boyunca karşımıza çıkmakta ve çıkmaya da devam etmektedir. Oyun(düzenler var eden ve düzenler doğuran) insanın en büyük icatlarından biridir veya en büyük içgüdülerinden biridir demek yanlış olmasa gerek.

Bu yazımızda oyunun sınırlı bir kısmını anlamlandırmaya ve açıklamaya çalıştık. Daha fazla bilgi edinmek için; Johan Huizinga’nın Homo Ludens-Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme adlı kitabına başvurulabilir. Huizinga kitabında oyunu; kültür, dil, hukuk, savaş, bilgelik, sanat vb konularda incelemeye almıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.