Mevlâna’dan: Gel de Birbirimizin Kıymetini Bilelim
بیا تا قدر یک دیگر بدانیم
که تا ناگه ز یک دیگر نمانیم
چو مؤمن آینه مؤمن یقین شد
چرا با آینه ما روگرانیم
کریمان جان فدای دوست کردن د
سگی بگذار ما هم مردمانیم
فسون قل اعوذ و قل هو الل
چرا در عشق همدیگر نخوانیم
غرضها تیره دارد دوستی ر ا
غرضها را چرا از دل نرانیم
گهی خوشدل شوی از من که میرم
چرا مرده پرست و خصم جانیم
چو بعد از مرگ خواهی آشتی کر د
همه عمر از غمت در امتحانیم
کنون پندار مردم آشتی کن
که در تسلیم ما چون مردگانیم
چو بر گورم بخواهی بوسه داد ن
رخم را بوسه ده کاکنون همانیم
خمش کن مرده وار ای دل ازیر ا
به هستی متهم ما زین زبانیم
وزن: مفاع یلن مفاع یلن فعولن
Gel de birbirimizin kıymetini bilelim.
Çünkü ansızın birbirimizden ayrılacağız
Mü’min mü’minin aynasıysa eğer
Neden aynamızdan yüz çevirelim?
Kerem sahibi olanlar dostlarına canlarını feda ettiler
İnadı bırak, biz de insanız
“Kul e’ûzu” ve ‘Kul Huve’llâhu’nun füsununu
Neden diğerlerinin aşkı için okumuyoruz?
Garezler dostluğu karartır
Niçin garezleri gönülden atmıyoruz?
Öldüğümde ara sıra mutlu olacaksın
Niçin ölüye taparız da hayattakinin düşmanıyız?
Ölümden sonra barışmak isteyeceksin
(Fakat) Ömür boyu (bu) sıkıntıdan imtihanda olacağız
Şimdi öldüğümü farz et, barış benimle
Çünkü kendi teslimiyetimizde ölüler gibiyiz.
Mademki (ölünce) mezarıma bir öpücük konduracaksın
Şimdi birlikteyken yanağımı öp
Ey gönül ölü gibi sus
Bu dil yüzünden varlıkla itham ediyorlar bizi…
…
Mevlâna’nın bu gazeli mefâilün mefâilün feûlün aruz ölçüsü ve hezec bahrinde yazılmıştır. Matla beyit بدا ن یم / نمان یم kafiye kelimeleri ن revî, ا ridf-i âsli, ی harf-i vasl, م harf-i hurûc olmak üzere mürdef, kafiye-i mevsûle olan, یک د یگر kelimeleri hâcib bulundurmaktadır. Cümle bilgisi olarak Mevlânâ matla beyti için gel anlamındaki ب یا (biyâ) cümlesiyle giriş yapmış ve emir cümlesi kullanmış aynı zamanda mısranın sonunda بدا ن یم (bedânîm) diyen şair istek cümlesinden de faydalanmıştır. İkinci mısradaki ile birlikte bu beyit sıralı sebep sonuç cümlesidir.
ز یک دیگر نمانیم birbirimizde kalmayız/kalmayacağız diyerek şair fiilden yakın kinaye yaparak aslında şair birbirimizden ayrılacağız demiştir.
Hayatımızdaki çoğu şeyin değerini yalnızca onları kaybettiğimizde anlarız. Bu sadece insan değildir; evimizden uzaklaşınca evimizi, eşyamızı kaybedince veya zarar görünce eşyamızı, yırtılınca kıyafetimizi, çürüyünce yemeğimizi, yıpranınca kitabımızı, yaşlanınca hatıralarımızı, harcayınca paramızı, bizden yüz çevirdiğinde sevilmeyi… Mevlânâ da bu gazelde vurgu yapmıştır. Her şey yerindeyken ve her ne amaçla ne durum ve koşulda, nasılsa o şekilde değer bilinmesini vurgulamıştır. Kaybettikten sonra o insana ulaşmanın, özür dilemenin, onu özlemenin ve sevmenin bir anlamı yoktur. O artık burada değildir ve ne sözlerin ne de hislerin ulaşmaz ona. Gel birbirimizin değerini bilelim birbirimizden ayrı kalınca birbirimizi kaybedince bir anlamı kalmayacak. Hepimiz bir gün öleceğiz. Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır (Cuma Suresi 8) der Allâh-u Teâlâ. Ölüm ansızın gelecek herkese… Bugün yapılması gerekeni bugün ben varken yap. Eğer öpeceksen mezarımı ben öldükten sonra, gel hayattayken öp yanağımı. Seveceksen bugün sev, barışacaksan bugün barış, kızacaksan veya darılacaksan bugün yap, yap ki bugün hallolsun her şey yarın ölünce ne anlamı kalacak? Mevlânâ yine bugün gel diyor bugün gel ve farz et ki öldüm hani ölünce kıymet bilir ya insan… Barışalım, bugün kavuşsun sevenler bugün ayrılsın ayrılacaklar bugün bir kesinlik kazansın ne varsa. Bugün için ölsün herkes ve bir netlik kazansın bütün cevaplar. Yarından sonrası yok… Ölmeden önce bilelim kıymetimizi. Ölüm her an kapıda. Hayatın seyrine de dalsak bizim için kesin son odur. Ve Mevlânâ makta beytindeki son öğüdüyle gazeli bitirerek şöyle demek istemiştir: “Bir dur diyelim bir sus diyelim dilimize.”