Deneme,  Gündem

Geleceğin Öğretmenlerine

Bugün sizlerle beraber –en azından birkaçımızda “küçücük de olsa” bir farkındalık yaratmasını ümit ettiğim- bir zaman yolculuğuna çıkacağız. Ama peşinen söyleyeyim birçoğumuzun hayâlini kurduğu, insanların birbirine saygılı olduğu, birbirine nazik veyahut kibar davrandığı, iyiliğin ve iyi insanların hâlâ sokaklarda gezebildiği, özür dilemenin küçüklük olarak görülmediği yıllara götürmeyeceğim sizleri… Ben sizleri çok daha yakın bir zaman dilimine götüreceğim. Hem de nereye biliyor musunuz? Ülkemizin kalbi olan, cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı yere yani Ankara’ya götüreceğim.

2019 yılında başkent sınırları içerisinde bir üniversitede görev yapan öğretim görevlisi öğrencisi tarafından öldürülmüştü. Cenaze töreninde konuşma yapmak zorunda kalan öğretim görevlisinin eşi ise şu sözleri söylemişti: “Benim genç arkadaşlarımdan tek bir istirhamım var. Bunu belki söylemek benim haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi bir insan olmaya çalışın arkadaşlar. İnsanları sevin ve hiçbir zaman kötülüğe kötülükle cevap vermeyin…”

Şu noktadan sonra yazacağım her şey benim kendi fikirlerimi içermektedir. Saygı duyup “evet, haklılık payı var” da diyebilirsiniz ya da “bu çocuk ne diyor” da diyebilirsiniz. Takdir sizin… Yazımın başlığını okuduysanız,  Geleceğimizin Öğretmenlerine birer mesaj vermek istediğimi anlamışsınızdır zaten.

İki farklı ihtimalden bahsetmek istiyorum; insanların empati kurduğu, rica etmekten çekinmediği, birbirine kibar davranan insanların olduğu diğer tarafta ise adaletsizliğin, bencilliğin, taciz ve tecavüzün, cinayetlerin hat safhada olduğu, empatiden haberi dahi olmayan insanların olduğu iki farklı ihtimal… Çok uzaklara bakıp da düşünmeye gerek yok. Kafamızı pencereden dışarıya çıkartıp çok değil 10 dakika sokağı dinlersek her şeyin farkına varmış oluruz zaten. Oyun oynarken birbirlerini tartaklayıp küfürler eden çocuklar… Trafikteyken asla ve katta sabırdan bihaber olan, ağızlarından bir saniye bile argoyu eksik etmeyen şoförler… Hatta biraz daha absürt bir örnek vereyim malûmunuz Pandemi dolayısıyla herkes toplu taşıma araçlarına maskeyle binmek “ZORUNDA”. Toplu taşıma araçlarını kullanan şoförler bu zorunluluğu bildirdiği için kim bilir kaç kere bahsini ettiğim, kaba saba insanlar tarafından hakarete, şiddete, tacize maruz kalmıştır… Bunların birçoğundan hatta hemen hemen hepsinden hepimizin haberi vardır.

Peki sizlere bir soru sormak istiyorum; insanlığa kibar olabilme becerisini, bir şey isterken karşısındaki insanı kırmadan da bu işin gerçekleştirilebileceği düşüncesini, kazandıramaz mıyız? Bence bu mümkün… Nasıl mı? İşte bu noktada geleceğin öğretmenlerine büyük sorumluluk düşüyor. –Üstüne basa basa geleceğin öğretmenleri dememin sebebi şu an öğretmenlik yapan arkadaşlarımızın bu duruma bir çözüm getiremiyor olması.- Çocuklar çoğunlukla ilk ve ortaöğretim kademelerinde kendilerine rol model olarak öğretmenlerini görürler. Onları taklit eder, onlar gibi olmaya çalışırlar. Bizler yani geleceğin öğretmenleri onlara örnek olursak, -bakın öğretirsek demiyorum, örnek olursak- hocanın dediğini yap yaptığını yapma gibi sözleri tarihin tozlu raflarına kaldırırsak, sizce de bir şeylerin değişimine sebep olamaz mıyız? Onlara rica etmenin veya özür dilemenin kötü bir şey olmadığını aşılayabilirsek, kısacası okul derslerinin yanında “iyi bir insan” kavramı üzerine çalışmalar da yapabilirsek sonuçları güzel olmaz mı sizce de?

Hayatımızdan sen dili kavramını söküp attığımızı bir düşünün… Öğrencilerimizin olduğu her yerde yalnızca ben diliyle hitap edersek onlarda ufacık da olsa bir kıvılcımın oluştuğunu fark edeceğiz. Ben dili kavramı sabırlı olmayı gerektiren bir durum. Tabii ki sonsuza kadar sizi dinlemeyen ve anlamayan birine ben diliyle hitap etmek zor ama sabrının son damlasına kadar dayanıp bir kişinin hayatını değiştirebilme ihtimalinin peşinden gitmek de bireyin kendi iradesi kapsamında olan bir şey.

Sosyal Öğrenme kuramından da bildiğimiz üzere gerekli pekiştirme işlemleri yapıldıktan sonra o yaş grubunda bir kıvılcımın etrafındaki bireyleri kendi yanına çekmesine yeteceğini zaten biliyoruz. Ve kim bilir belki bir gün fitilini ateşlediğimiz bir kıvılcım kocaman bir alev topuna dönüşüverir…

“Sen dili veya Ben dili kavramlarını bilmeyenler için;

Sen Dili: Karşımızdakini suçlamaya ve yargılamaya dayalı bir konuşma biçimidir.

Ben Dili: Bireyin, mesajlarında kendi duygularını ve düşüncelerini merkez alarak açık bir dille ifade etmesidir.

Örnek: Derste konuşan öğrenciye “çok konuşuyorsun” demek yerine “sürekli konuştuğun için derse konsantre olamıyorum” dediğimizde ben dilini kullanmış oluruz.

Yazımı Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle sonlandırmak istiyorum:

Öğretmenler!
Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve özveriniz derecesiyle uygun olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu kalite ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizlerin, seçkin görevinizin yerine getirilmesine büyük özveriyle varlığınızı vereceğinize hiç şüphe etmem.

Yazar: Selim Akbulut
Yazar: Selim Akbulut

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.