KADIN OLARAK YAŞAYABİLMEK
KADIN OLARAK YAŞAYABİLMEK
Sevgilisi tarafından katledilen Duygu DELEN,
Babası tarafından katledilen Şeyma YILMAZ,
17 yaşında hamileyken kocası tarafından katledilen Eylem PESEN,
Sevgilisi tarafından katledilen Münevver KARABULUT,
Kocası tarafından çocuğunun önünde katledilen Emine BULUT,
Sevgilisi tarafından katledilen Helin PALANDÖKEN,
İşvereni tarafından tecavüz edildikten sonra katledilen Şule ÇET,
Bindiği otobüsün şoförü, şoförünün oğlu ve arkadaşı tarafından katledilen Özgecan ASLAN,
Sadece öldürmek için yola çıkan firari tarafından sebepsizce katledilen Ceren ÖZDEMİR,
Kıskançlık sebebiyle hamileyken kocası tarafından katledilen Burcu ÇİFTÇİ,
Sevgilisi tarafından katledilen Deniz AKTAŞ,
Babası tarafından tartışma sonucu katledilen Merve K.,
Abisi tarafından işkence edilerek katledilen Amine Demirtaş,
…
Namus, aşk, töre, kıskançlık, ego tatmini, güç gösterisi gibi akla, vicdana, insanlığa sığmayan sonlarla dünyadan göçüp giden nice kadın ve çocuklarımız adına…
Ülkemizde her gün farklı sebeplerle birçok kadın ya şiddet görüyor ya da öldürülüyor.
Töre kisvesi altında hiçbir hukuki veya ahlaki bir değeri olmayan birçok sebep bahane edilerek her gün, sözde aile meclisi kararıyla birçok kız çocuğu ve kadın katlediliyor. Bazen bazıları için sebep sadece ego tatmininden ibaretken bazıları içinse sebep tecavüz ettikten sonra duyulmaması için kadını ya da genç bir kızı, küçücük bir bebeği ortadan kaldırmak.
Ancak ataerkil toplumun kadın üzerinde yarattığı baskının bir diğer yönden bakıldığında erkek üzerinde de var olduğu net bir şekilde görülebilmektedir. Erkeğin sürekli baskın olma çabası sadece fiziksel olarak daha güçlü yaratılmasından ibaret değildir. Toplumun yarattığı; evin reisi, erkek adam vb. yakıştırmalardan da kaynaklanmaktadır. Erkek, kadına fiziksel zor uygulayarak, toplumsal baskının yarattığı psikolojik çöküntüyü kapatmayı tercih edebiliyor.
Egosunu tatmin etmek için, kendisini “erkek” gibi hissetmek için “namusum” diyerek karısına, kızına, annesine şiddet uygulayan ya da onları öldüren, “Namus cinayetleri” işleyen kesim de mevcuttur. Bu kesim de yine toplumun yarattığı “Erkeklik” kavramının içinde kendisine yer aramaktadır. Halbuki “Ego” yaratılıştan gelen üreme ve hayatta kalma dürtülerin yani “İd”in ve toplumsal kurallarla hareket etmemizi sağlayan “Süper ego”nun dengelenmiş halidir. Ama insanoğlu hala bunu dengelemeyi öğrenememiş ve her iki tarafı da yoğun bir şekilde hayatına entegre ederek birbirine zarar vermektedir.
Yine bazı kadınlar da toplumun belirlediği cinsiyet kimliği üzerinden kadınlara baskı kurmaktadır. Kıskançlık gibi olumsuz duygulardan veya dogma unsurlardan beslenerek “Biz ailemizden böyle görmedik.”, “Kadın başına neden böyle bir işe girmiş? Çocuklarıyla, kocasıyla ilgileneceğine bunlarla uğraşırsa elbette başına bunlar gelir.” vb. sözlerle kişinin bireysel sınırları ihlal edilmekte. Bizce uygun olan, güzel şeylerin her daim desteklenmesidir.
Bir erkek nasıl kendi bedeninin ve namusunun kendi sahibiyse kadın da kendi bedeninin ve namusunun kendi sahibidir. Bundan dolayıdır ki bir bireyin namusu başka bir bireyin tasarrufunda olamaz. Ancak bu hususun çokça ihlal edildiği görülür.
Kadının üzerinde hakimiyet kurma veya dilediğini dayatma amacıyla şiddete ya da öldürmeye başvuran kişiler cezaların yeterince caydırıcı olmamasından da güç almakta “Yatar çıkarım, anam babam bana bakar.” diyerek rahatça hareket edebilmekte; takacağı kravata, bürüneceği pişmanım suretinin arkasına saklanmaktadır. Adaletle, hukukla dalga geçmek bu kadar kolay olmamalı.
Amine Demirtaş cinayetinde, TCK m. 82 kapsamına giren işkence ederek kardeşini öldürme suçunu işleyen K.D. için verilmiş olan iyi hal indirimi Yargıtay tarafından bozulmuştur. Bu emsal karar için Yargıtay’ın gerekçesi:
“Suçun işleniş biçimindeki hususiyetler, toplumda meydana getirdiği tepki ve infial, kamu vicdanına rencide edici niteliği nazara alındığında, takdiri indirime müstahak görülmeyen sanık lehine, hak etmediği halde takdiri indirim uygulanmasına karar verilmesi bozma nedeni sayılmıştır.”
Başka bir emsal karar olarak Bursa’nın Gemlik ilçesinde 2015 yılında Tuğçe Uludağ’ı öldüren “Çok aşıktım, bir anlık öfkeyle öldürdüm.” savunması geçerli bulunmayan ve “iyi hal indirimi” yapılmayan A.E. gösterilebilir.
Evlilik teklifini reddettiği için gururunun incindiğini, bu yüzden “Haksız tahrik” altında Pınar Ünlüer’i öldürdüğünü iddia eden O.Ö. için verilen ve Yargıtay tarafından onanan indirimsiz ceza da örnek gösterilebilecek başka bir karardır.
Bu emsal niteliğindeki Yargıtay kararlarının birçok mahkeme tarafından örnek alınması gerektiği tartışmasızdır. Bugün birçok kadın cinayeti davası “İyi hal indirimi” ya da “Haksız tahrik” vb. birçok sebeple her ne kadar cezasız denemese de az cezayla kapatılmaktadır. Bu yüzden de cinayet işlemek daha kolay hale gelmiştir. Ancak sadece ceza vermek yetmez. Bu kişilerin daha sonra topluma kazandırılması da gerekmektedir. Sabah akşam yatıp volta atmak, öldürdüğü kadının ya da ailesinin verdiği vergilerle yiyip içmek çok da ceza niteliğinde değildir. Topluma yararlı işlerde çalıştırılmalı, gerekirse bir meslek sahibi olması sağlanmalıdır.
Hukuk kurallarının yeterince caydırıcı olmaması daha açık bir ifadeyle suç işlemeyi düşünen kişilerin bu kuralların açıklarından faydalanabileceklerine olan güvenleri onları suç işleme konusunda daha çok teşvik etmektedir. Burada devreye girecek olan hukuk kurallarının kişilere kendilerini koruyacağı kadar yeri geldiğinde kendilerine karşı gelebileceğinin de gösterilerek “Eşitlik” kavramının oturtulmasıdır. Kravat kabahatleri örtmek için yeterli değildir.
Hukuk kuralları ya da bunların uygulanışı ile ilgili iyileştirmelerin dışında kadınların da artık kendi bedenlerinin, ruhlarının ve zihinlerinin üzerinde hak sahibi olduğu konusunda kanaat getirmiş olması gerekmektedir. Bunları sadece kendileri için değil yetiştireceği yeni nesil için de yapmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” Bu yüzden gelecek yaşama daha iyi bir nesil bırakmak adına kadın kendine bakmalı, geliştirmelidir. Bu gelişimi sadece kendini savunmak için fiziksel olarak değil ruhsal ve zihinsel olarak da yapmalıdır. Bunun için elbette devletin de büyük bir sorumluluk alması gerekmektedir. Kadınların ve aynı zamanda erkeklerin zihinsel, fiziksel ve ruhsal gelişimlerini tamamlayabileceği destekleyici programlar geliştirmelidir. Kadınların kendi kendine yetebilecek bireyler olmalarını sağlayacak eğitimleri sağlanmalıdır.
Ve son olarak:
“Kadınlarını geri bırakan toplum geride kalmaya mecburdur.”
M. Kemal ATATÜRK
KİMİ DER Kİ KADIN
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Nazım Hikmet