Deneme,  Edebiyat,  İnceleme

Bir Güzelliğin Dışavurumu ‘’Dorian Gray’in Portresi’’

‘’Sanat aynasında sureti yansıyan yaşam değildir, bizzat izleyicinin kendisidir.’’ diyerek söze başlamak lazım bu nefis kitabı yorumlarken. Zira Wılde’ın özdeyişlerini okumadan bu kitaba başlamak hata olurdu. Wilde’a “Sen roman yazamazsın” diye eleştirenlere inat kaleme aldığı ‘’Dorian Gray’in Portresi’’yazarın en tanınmış ve tek romanında yazar Hanry Ford ve Basil Hallward olarak kurguladığı iki karakterin dostluğu üzerinden olaylara giriş yapıyor. Tüm hikayede bu dostluğun birbirlerine kattığı estetizm, kıskançlık ve sanat çevresinde dönüp duruyor zaten.. Ressam olan Basil Hallward’ın resim yapmasındaki hünerlikten çok burjuvalığı konuşulsa da hayatımın portresi dediği resmi sonunda yapmanın sevinciyle dostu H.Ford’la gösterir. İşler burada değişmeye başlar çünkü H.Ford’da resimden öyle etkilenir ki dostuna belli etmemeye çalışır. Basill yeni tanıstığı, hayatının en güzel rastlantısı olan Dorian’ı çizmiştir ve eşçinselliğe giden bir hayranlıkla H.Ford’a anlatır. Anlatırken içten içe de içini  pişmanlık kaplar çünkü H. Ford çok zeki bir adamdır, Dorianla tanışıp onu kendisi gibi burjuvaya sokup değiştireceğinden korkar. Dorian Basill için tektir, eşsizdir ve en önemlisi el değmemiştir.. Dorian’ın eşsiz güzelliğinden etkilenen H.Ford ise Dorian’la bir an önce tanışıp etkileme peşine düşer ve tanışma o an gerçekleşir. Dorian Basill’in en yakın dostu H.Ford’la tanışır ve güzelliğiyle birlikte Ford’a teslim olur. Bu teslim oluş yanında bencilliği de getirir..

Dorian Ford’un kendisine gösterdiği ilgiyle hevese kapılarak Basill’den çok ilginç bir şey ister. Yaşlılığın bütün güzelliğini alacağını, kendini yaşlı görmenin bu dünyada yaşayacağı en büyük acı olarak benimsemesi yüzünden ondan hiç yaşlanmayacak bir ‘’ Dorian’’ portresi çizmesini ister. Bu isteğin altında Ford’un ona yaşattığı hedonizmin de büyük payı vardır çünkü her geçen gün Basıll, Dorian’ın Ford’un gece hayatında zevkin doruklarında olduğunu büyük üzüntüyle öğrenir. Elinden kayıp giden Dorian’ın en büyük isteğini kıramaz ve resmi çizmeye başlar. Fakat resim Basill’in beklediğinden daha ilginç olur çünkü Dorian yaşlanmazken ama resim çirkinleşmeye başlar. Aradan upuzun yıllar geçer, resim de o sürede daha çok çirkinleşir ve Dorian asla yaşlanmaz, yani istediği olur.. Hedonizminin ve dünyevi zevklerin her türünü tadan Dorian hayatın sıkıcılığında bir anda buluverir kendini.. Yaşlanmıyor ama hedonizmin kucağında vicdani çırpınışlarda boğulur. Kendi iç hesaplaşmasını yaptıkça kendinden nefret ederken Ford bunları sadece izler.. Basill ise ‘’Hiç yaşlanmayan Dorian’’ ı çizdiği için vicdanen rahat..Dorian bir anda resimden nefret ederken bulur kendini ve resmini görmek istediği bir gün eline aldığı bir bıçağı resme saplarve kendisi de ölür..

Roman anlattığım gibi basit bir yapıyla okuyucuyu kuşatmıyor meraklanmayın, Oscar Wılde’ın muhteşem olay öyküsü, fantastik detayları, eşsiz anlatım gücüyle okuduğunuz zaman kitabın derinlerinde yatan ‘’Sanat nedir?’’ sorusunun da cevabını buluyorsunuz. Özellikle zekice kurgulanmış olan Basill- Hanry-Dorian diyalogları içinde geçen aforizmalar, sınıfsal ve psikolojik tahlillerle dönemin başyapıtı oluyor. Romanda sınıf ayrımından ziyade hedonizmin nasıl büyük bir yıkım yaşattığını Oscar Wılde,  Dorian  karakteri üzerinden bir ütopyanın nasıl distopyaya dönüştüğünü yani dış güzelliğin ölümsüz olma duygusunun ve en önemlisi maddi güzelliğin hayattaki boşlukları doldurmaya yetmediğini bilakis insanı çöküşe götüren varolluşsal sancılara sebep olduğunu gösteriyor bize.

Dorian Gray’in Portresi 1891 yılında yayımlanmış olmasına ragmen günümüzde yaşadığımız sınıfsal ayrımların ve gözümüzün önünde yaşanan tüm çirkin yapılaşmanın ve insanların ruhsal olarak nasıl çöküşte olduğunu tüm çıplaklığıyla gösteriyor. O zaman da göstermiş olacak ki Wılde romanı yayımladıktan sonra Wılde’ın  eşcinselliği İngilizlere aşıladığını iddia edip büyük bir eleştiriye tutmuşlar. Wılde romanını eleştirenlere karşı ise şöyle demiştir: ‘’ Basil Halward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda…’’  Wılde hayatı boyunca yoksul ve yalnızlık yaşasa da George Bernard Show’un deyimiyle ‘’ Ruhunun yenilmez neşesini’’ hayatı boyunca koruyabilmiştir. Hayatının en kötü zamanlarından birinde ise cebinde beş parası olmadan bir otel odasında 46 yaşında  intihar eden Wılde geriye adı bile bilinmeyen bir sürü şiir ve karaladığı binlerce yazı bırakmıştır. . 20 yıl daha yaşasa bizlere Dorian’ın güzelliğinden daha etkili eserler bırakacağından şüphemiz yok.. Keyifle okuyacağınız bir yazıyla bu ay sizlerleyim umarım okurken benim aldığım keyfi alırsınız, Yorumlarınız kıymetli, keyifli okumalar.. 🙂

Yazar: Feyza Güneş
Yazar: Feyza Güneş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.