Irâkī’den Tut Elimi
Hemedan’ın Kumcân köyünde doğan Irâkī’nin öldüğünde yetmiş sekiz yaşında olduğu bilindiğine göre 610 (1213) yılında doğduğu söylenebilir. Daha çok Irâkī nisbesiyle tanınan Fahreddin İbrâhim Kumcânî, Cevâlîkī ve Ferâhânî nisbeleriyle de anılır. Müellifin dönemine yakın bir tarihte adı bilinmeyen bir kişi tarafından divanına yazılan önsöze göre kültürlü bir aileye mensup olan Fahreddîn-i Irâkī çok iyi bir öğrenim görmüştür. Genç yaşında devrin revaçta olan ilimlerini öğrenip daha on yedi yaşında iken Hemedan’daki Şehristan medresesinde ders vermeye başlamıştır. Mültan’da yirmi beş yıl boyunca şeyhi Bahâeddin Zekeriyyâ’ya hizmet eden ve kızıyla evlenen Fahreddîn-i Irâkī, şeyhi ölünce (661/1262 veya 666/1267) onun yerine geçmiştir. Fakat kendisini çekemeyenler şeyhinin yolunu takip etmediğini, şiir yazıp güzellerle meşgul olduğunu söyleyerek onu dönemin hükümdarına şikâyet etmişlerdir. Hükümdarın kendisine iyi davranmayacağını haber alan Irâkī, Mültan’dan ayrılıp deniz yoluyla Uman’a oradan da Hicaz’a geçerek hac farîzasını yerine getirip daha sonra Anadolu’ya giderek Konya’da Sadreddin Konevî’nin hizmetine girmiştir. Tasavvuf tarihinin en önemli eserlerinden olan Lemaʿât’ı burada kaleme aldığı söylenir. Mevlânâ Celâleddin ve Mevlevî çevreleriyle yakın dostluklar kurup Mevlânâ’nın medresesindeki semâ törenlerine katılmıştır. Fahreddîn-i Irâkī’nin Konya, Kayseri ve Tokat’ta geniş bir mürid çevresi oluşturduğu söylenir. (Ocak, s. 84) Anadolu’da kaleme aldığı Lemaʿât adlı eserden onun vahdet-i vücûd inancına gönülden bağlı bir sûfî olduğu anlaşılmaktadır. Aslen Sühreverdiyye tarikatına mensup olmakla birlikte kalenderî bir hayat tarzını benimseyen Fahreddîn-i Irâkī, çağdaşı Evhadüddîn-i Kirmânî gibi Allah’ın cemâlinin güzel yüzlü insanlarda temaşa edilebileceği kanaatindedir. Bu sebeple eserlerinde özellikle aşk, âşık ve mâşuk kavramları üzerinde durmuştur.
Eserleri. Fahreddîn-i Irâkī’nin eserleri Saîd-i Nefîsî tarafından Külliyyât-ı Şeyḫ Faḫrüddîn İbrâhîm-i Hemedânî el-müteḫallaṣ be ʿIrâḳīadıyla yayımlanmıştır.
1. Dîvân: Kaside, terkibibend, terciibend, rubâî ve kıtalardan oluşur.
2. ʿUşşâḳnâme: Dehfaṣıl diye de anılır. Aruzun hafif bahrinde yazılan bu mesnevi Fahreddîn-i Irâkī’nin aşkla ilgili düşüncelerini yansıtır.
3. Lemaʿât: Yer yer manzum parçalarla süslenen aşk, âşık ve mâşuk kavramlarının yorumlandığı eser yirmi sekiz bölümden (lem‘a) meydana gelir.
4. Iṣṭılâḥât-ı Ṣûfiyye: Mutasavvıflar arasında çok sık kullanılan aşkla ilgili 301 terimi ihtiva eder.
Irâkī’nin Divanından kısa bir parçayı sizler için çevirdim:
Çeviri:
Hüznün eline tutulmuşum, gel ey yar tut elimi
Gönül derdine layığım, beni bırakma tut elimi
Kanla dolu bir gönlüm var, o da çıktı elimden
Madem iş işten geçti, gel ey yar tut elimi
Vuslattan ayrılığa kadar bekledim, her zaman sıkıntı çektim
Senden sıkıntı çektiğim o nefesten hasta oldum, tut elimi
Şimdi aciz ve çaresiz dolaşan halime bir bak
Beni terk etme ve sen de geçme, bu fikirde tut elimi
Gönlüm cana geldi, ey can! Sonu olmayan ayrılık acısının elinden
Ayrılığa kalmadı gücüm, canın hayrına; aman ha tut elimi
Her zaman senin köyünde dolanır hep kokun için gezerdim
Yüzünün rengini görmedim hiç, derdim ondandır; tut elimi
Öyleyse taktın kulağıma halkayı özgür bırakma ve satma beni
Ey can! Unutma beni, hatırla, tut elimi
Ahım ve feryadımı duydun da cömertlikte adil davranmadın
Elden ayaktan düştüğüm şu anda kaldır beni, tut elimi
Dünyada bir dost bulamam, gayrı dert ortağı göremem
Bir sevgilim yok, sevgili sensin; tut elimi
Iraki mutlu olmadığından tutsaksın hüznün eline
(Öyleyse) Her nefeste feryat et kapısında, ey dert ortağı; tut elimi!